21 Tem 2019

AYA GİDİLDİ Mİ?

AYA GİDİLDİ Mİ?


" Ay'a Atılan İlk Adım " Aldatmaca mı?
       Neil ARMSTRONG 20 Temmuz 1969'da "Ay'daki ilk insan" ünvanını alarak, " Kendisi için küçük, İnsanlık içinse büyük bir adım " atmıştı.
     Peki gerçekten atmış mıydı acaba? Yoksa bu, dev ve mükemmel bir stüdyoda tezgahlanmış bir güç gösterisi miydi? Komplo teorisyenlerinin şüphe duymadığı vaka hemen hemen yok gibi. Bunlar içinde en renklilerinden biri de, Amerika ' ya oldukça büyük bir prestij kazandıran, "Ay'a ayak basılması" hadisesi olsa gerek. Aradan 20 yılı aşkın geçmesine rağmen, " Eğer Amerikalılar o zamanın teknolojisi ile Ay'a gidebildiyse, kim bilir şimdi neler yapabilirler?" dedirten bu olay, bir takım çevrelere göre, sadece bunu söyletmek için hazırlanmış bir senaryodan ibaret! Evet yanlış duymadınız, aralarında çok sayıda havacılık uzmanının da bulunduğu bir topluluk, 20. yüzyıla damgasını vuran "Ay'a ayak basılması" olayının, başarıya ulaşmış bir senaryo olduğunda hemfikir.

   
AYA GİDİLDİ Mİ?

      
Peki 1960'ların sonunda ve 1970'lerin başında Dünya'daki teknoloji birikiminin ne kadar olduğunu hiç düşündünüz mü? Bu teknoloji, üç insanı Dünya atmosferinden çıkarıp, yüzbinlerce kilometre uçurduktan sonra Ay'a indirmeye yetecek derecede olabilir miydi? Belki de. Peki bugünkü modern çamaşır makinelerinin sahip olduğu kadar basit bir kapasiteye sahip Apollo gemisinin bilgisayarlarıyla bunu nasıl gerçekleştirdiler! Kaldı ki, o zamanın bilgisayarları, bir uzay gemisinin içine sığdırılabilecek kadar küçük değildi. Oda büyüklüğüne varan boyutları vardı. Peki, Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA), 1960'lı yılların teknolojisiyle nasıl oldu da bu kadar yüksek kaliteli görüntüler ve fotoğraflar elde edebildi? Acaba Ay'a hiçbir zaman gidilmemişti de, biz kandırılıyor muyduk? İşte bu ve buna benzer sorular başta komplo teorisyenleri olmak üzere, geniş kitlelerin kafasını uzun zamandır karıştırıyor. Çoğu komplo teorisyenine göre, Ay'a iniş senaryoları, oldukça sıkı güvenlik altında bulunan, geniş bir arazi üzerine kurulu ve içersinde gelişmiş ses stüdyoları barındıran San Bernardino yakınlarındaki Norton Hava Üssü'nde gerçekleştirildi.
     Şimdi iddialara ve karşı iddialara kulak verelim...
   * 

AYA GİDİLDİ Mİ?

   * 

  
   * Modül'ün Altında Neden İz Yok?
    

      * NASA ' ya göre Ay modülü Ay'a indiğinde motorlarından 3000 Ibs'lik (yaklaşık 1,5 ton) basınç çıkıyordu. Bize anlatıldığı ve görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla, Ay yüzeyi tozlu ve yumuşak. Peki iniş esnasında, modülün altına denk gelen (yandaki resimde H ile işaretlenmiş) kısımda niçin herhangi bir yıpranma, dağılmış yumuşak doku ya da itmeden oluşan bir çukur görmüyoruz? Aynı şekilde niçin Ay modülünün ayaklarında tozlanma göze çarpmıyor? Yandaki resimde bir başka ilginç nokta da (G) ile işaretlenen yerde, bir ayak izinin bulunması. Peki, tam olarak modülün altına denk gelen bölgeye bu ayak izi nasıl geldi? Astronotlar bilindiği kadarı ile modülün altına girmediğine göre, acaba set işçileri, daha önce senaryo çalışması yapan astronotlardan birinin ayak izlerini silmeyi mi unuttular? Ya da modül eski yerinden kaldırılıp şu an bulunduğu yere mi taşındı?
   *
AYA GİDİLDİ Mİ?

   *

     *  Ay'da Atmosfer Yok ise;
   
Nasıl Oluyor da  Yıldızları göremiyoruz?
     * Yine yukarıdaki resimde astronotları Ay yüzeyine indiren Ay modülünü görüyoruz. (B) ile işaretlenen yere baktığımızda gökyüzünde hiçbir yıldızın görünmediğini fark ediyoruz. Madem ki atmosfer yok, niye arka planda parlak yıldızlar gözümüze çarpmıyor? NASA uzmanları bunu, basit fotoğrafçılık mantığı ile açıklıyor : "Eğer yakın plandaki nesneleri ( astronot, ay modülü gibi ) odaklarsanız, arka plandaki parlak nesneleri ( yıldızlar ) gibi aynı poz içinde yakalayamazsınız" (A) ile işaretlenen noktaya baktığınızda ise, ay modülünün karanlık tarafında kalan Amerikan bayrağını net olarak görüyorsunuz. Komploculara göre, bu fotoğraf Ay'da çekilmiş olamaz. Zira, eğer bir cisim Ay yüzeyinde gölgede kalıyorsa, onu görmek imkansızdır. Çünkü Ay yüzeyinde atmosfer yoktur. Atmosfer içindeki hava molekülleri ışığı süzerek yansıtırlar ve yeryüzünde gölgede kalan noktalar bu şekilde görülebilir. Ay ' da atmosfer olmadığı için, gölgede kalan bir nesnenin kesinlikle görünmemesi gerekir. Peki, resimdeki bayrak nasıl görünüyor?
   * 
Bununla birlikte, Ay yüzeyine düşen güneş ışığı kırılmadan ve süzülmeden geldiği için kör edici bir etkiye sahip. Bundan dolayı astronotlar, güneş ışınlarından korunmak için % 95 altın alaşımlı başlıklar takıyorlar. Öyle ise güneşin vurduğu noktaların daha parlak, gölgelerin ise tamamen karanlık olması gerekmiyor mu? Ama NASA fotoğraflarındaki gölge tonlarının, yeryüzünde çekilmiş fotoğraflardan hiçbir farkı yok...
   *
   *
  
  Artıcıklara  Dikkat!
       

   *  
Uzay fotoğraflarında resmi enlemesine kesen küçük artı (+) işaretleri sizin de dikkatinizi çekmiştir. Söz konusu artıcıklar, kameranın bir parçasından kaynaklanmakta ve film ile kamera vizörünün (siperliğinin) arasında bulunmaktadırlar. Bu husus, komplo teorisyenlerinin de dikkatini çekmiş olsa gerek, buradan da ilginç noktalar yakalamışlar. Mesela yandaki resimde (C) ile gösterilen kısımda, nasıl oluyor da resmin yarısı artının önünde, yarısı arkasında olabiliyor? Yoksa bu artıcıklar, sadece saydam bir plastik üzerine işaretleniyor ve resimlerin üzerine mi yerleştiriliyordu? Belki de bu resimde, dikkatsiz teknisyenlerden biri, plastik bandın kaydığını fark etmemişti!
   *
   *
AYA GİDİLDİ Mİ?

   * Ay'daki Adam 
    
   * 
Şimdi de ünlü Ay'daki adam resmini inceleyelim. Aslında bu da oldukça kafa karıştırıcı...
      
(E) ile işaretlenen bölgedeki gölgenin, eğer Ay'da atmosfer yoksa ve tek ışık kaynağı Güneş ise; daha karanlık olması gerekiyor. (F) ile işaretlenen arka plan görüntüsünde de, ufka doğru yaklaştıkça karanlığın çöktüğü görünüyor. Bu, atmosferik coğrafyadan dolayı, sadece yeryüzünde olabilecek bir görüntü. Normalde Ay'daki ufuk çizgisinin daha keskin ve parlak görünmesi gerekiyor. (D) ile işaretlenen bölgede ise, gökyüzünde bağımsız bir cisim göz çarpıyor. Farklı resimlerde de göze çarpan bu cisimle ilgili bugüne kadar doyurucu bir açıklama yapılabilmiş değil. Burada devreye, UFO'cular giriyor. Onlarsa, Ay'a gerçekten gidildiğini ve resimde görünen garip cismin bir uçan daire olduğunu iddia ediyorlar.
    

         
   * 
Neil Amstrong'un başlığının camına bir bakın, Karşıdan resim çeken astronotun yansımasını göreceksiniz. Bu astronotun gölgesine bir göz atın. Bu yansımaya göre diyebiliriz ki, güneş tam Neil Armstrong'un arkasından yansımaktadır. Ama Neil Armstrong'a baktığımızda ise, güneşin onun tam sağından vurmakta olduğunu görüyoruz. Bu nasıl oluyor da sağ omuzu bu kadar aydınlık olurken, sol omuzu bu kadar karanlık olabiliyor ?    * Armstong'un göğüs hizasında "C" diye işaretlenen kameraya dikkatli bakın, astronotlar fotoğraflarını bu kamera vasıtası ile çekiyorlardı ve bu fotoğraf gerçekten karşıdaki astronot tarafından çekilmişti. Bu fotoğrafa bakıldığında fotoğrafı çekenin göğüs hizasının Armstrong'un kafa hizasına gelmesi gerekmektedir ve Apollo Crew murettebatından kimsenin boyu bu kadar değildi. Bu fotoğraf kamera yukarı kaldırılarak da çekilmemiştir. Çünkü eğer öyle çekilseydi ay yüzeyinin görünüş açısı böyle olmazdı. 
     

   *
  * Dalgalanan Bayrak...
  
AYA GİDİLDİ Mİ?

 
  * Apollo 11 astronotlarından biri ilk etapta Ay yüzeyine Amerikan bayrağı dikiyor. Bayrak açık vaziyette. Yandaki resimde ise bayrağı dalgalanırken görüyoruz. Atmosfersiz bir ortamda bu değişiklikler nasıl olabiliyor ve de en önemlisi bayrağı hangi rüzgar dalgalandırıyor?
   *
   *

  
* Kafa Kurcalayan Sorular...
  * 
Hesaplamalara göre Ay yüzeyindeki gündüz sıcaklığı 260 ile 280 Fahrenayt arasında değişiklik gösteriyor. Bu derecedeki sıcaklıkta filmler erir ve insanlar muhtemelen rahatsız olur. Hatta muhtemelen ölür! Peki ama astronotlar neden bu kadar rahat görünüyor?
   * Ay'ın görünmeyen karanlık yüzündeki hava sıcaklığının eksi 41 dereceye kadar düştüğü biliniyor. Eksi 40 dereceden itibarense cisimlerin kırılganlık derecesinin arttığı biliniyor. Bu sıcaklıkta elektrikli cihazlar çalışmaz Araba akülerini çalıştırmak da zordur. Sıcaktan soğuğa geçerken yaşanan bu ani ısı değişikliği, cisimlerde esnemelere ve kırılmalara sebep olur. Peki ekipmanlar ve astronotlar nasıl bu kadar rahat çalışabiliyor?

   
* Niye 1/6'lık bir yerçekimi oranında astronotlar yürüme ile zıplama arasında gidip gelen hareketler yapıyorlar? Televizyon çekimlerinin birinde, astronotun zıplamak için dizlerini büktüğü ama sonuçta bir kaç adımdan öteye gidemediği gözleniyor. Astronotlar, yerçekiminin 6 kat daha az olduğu bir ortamda, niçin normal bir insanın yeryüzünde zıplayabileceği kadar bir mesafeye zıplayabiliyorlar?
   * Bunun yanı sıra, çekilen görüntülerde astronotların sert bir şekilde dizlerinin üstüne düştükleri birkaç sahne görüyoruz. Peki böylelikle kendilerini büyük bir riske atmış olmuyorlar mıydı? Ya basınca dayanıklı elbiseleri yırtılsaydı?

   * 
Bilindiği gibi yeryüzünden 250 ve 750 mil yükseklikteki mesafeler arasında kalan bölgeye Van Allen Kuşağı ismi veriliyor. Bu kuşak, güneşten gelen radyoaktivite yüklü ışınların dünyaya gelmesini engelliyor. Astronotların, Ay'a gidebilmesi için bu kuşak içinden geçmeleri gerekiyor. Bir insanın buradan geçebilmesi içinse, 4 metre kalınlığında bir kurşun tabakasıyla kaplanmış olması gerekiyor!
   *
   *
   * AY’DAN GELEN KÜTÜK   

Ay'a ilk adımı atan Amerikalı astronotlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin'in 1969'da dönemin Hollanda Başbakanı'na verdikleri Ay'dan getirilen kaya parçası sahte çıktı. Amsterdam'daki devlet müzesinin sorumluları müzede bulunan ve her yıl on binlerce ziyaretçiyi müzeye çeken, 500 bin dolar civarında değer biçilen kaya parçasının aslında taşlaşmış ağaç parçası olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmayı yapan Xandra Van Gelder, müzenin taşı saklamaya devam edeceğini söyleyerek, “Bazı sorular cevaplanmamış olmakla birlikte iyi bir hikaye. Epey gülebiliriz buna” diye konuştu. Kaya parçası eski Hollanda Başbakanı Willem Drees'e Neil Armstrong, Michael Collins ve Edwin “Buzz” Aldrin tarafından çıktıkları dünya turu sırasında, Ay'a ilk ayak bastıkları görevin ardından verilmişti.   *
   *
   
 Stüdyoya mı Ayak Basıldı?
   * 
Komplo teorisyenlerine göre aya hiç gidilmedi, tüm görüntüler bir stüdyoda çekildi. ABD, SSCB ile bir uzay yarışına girişmiş, rakip uzaya insan göndererek öne geçmişti. NASA da buna karşılık, Ay'a gittik yalanını uydurdu. İşte komplo teorisyenlerinin iddiaları:
    * 
70 kilo olan Neil Armstrong, yüzeyde derin izler bırakırken, 1 Tonluk uzay aracı neden hiçbir iz bırakmıyor?
   Astronot gölgede kalmasına rağmen nasıl bu kadar net ve parlak görülüyor?

   * 
Güneş gibi çok uzak bir ışık kaynağından bu kadar güçlü bir ışık gelip de taşların bu şekilde gölge yapmasına neden olamaz. Ama stüdyodaki spotlar yapabilir.
   *
   *
  
* Aldatıldıysak Niçin?
 
  * Komplo teorisyenlerine göre, insanoğlu hiçbir zaman Ay'a gitmedi ve bizler Amerikan hükümeti tarafından aldatıldık. Peki ama neden? Doğrusu, bunun için öne sürülen sebepler, en az Ay'la ilgili olanlar kadar ilginç. Üç nokta üzerinde birleşiliyor: Para, dikkat dağıtmak ve uzay yarışını kazanmak. Komplo teorisyenlerine göre; Amerikan hükümeti, uzay çalışmaları için 30 milyar dolar harcamıştı. Olası bir başarısızlıkta vergi konusundaki hassas kamuoyu, bunun hesabını sandıkta soracaktı. Giden paraları taçlandırmak için böylesi parlak bir senaryo geliştirildi ve uygulandı. Gururlanan halk, artık parasının peşine düşmeyecekti.
      * 
Bir başka iddiaya göre, senaryo kamuoyunun dikkatini dağıtmak için geliştirildi. " Wag The Dog " isimli filmi seyredenler hatırlar; ABD Başkanı'nın 12 yaşındaki bir kız   çocuğu  ile ilişkisi vardır ve seçimlerden bir hafta önce medya bunu öğrenir. Kamuoyunun dikkatini dağıtmak isteyen Başkan, Arnavutluk'a savaş ilan eder. İşte Ay uçuşları da aynı amaca hizmet ediyor. Buna göre, Amerikan halkının kötü giden Vietnam Savaşı'na yönelik itirazlarını dindirmek isteyen hükümet, sahte Ay uçuşlarını gündeme soktu. Dikkatle bakıldığında, Vietnam Savaşı'nın bitimiyle, Ay uçuşlarının bitirilmesi aynı döneme rastlamaktadır!
    *   Son mantıklı açıklama ise, iddia edilen tezgahın, Sovyetler Birliği ile o dönemde yapılan kıyasıya Uzay Yarışı'nın kazanılmasına yönelik olduğu. Sovyetler karşısında daha fazla rekabet edemeyeceğine kanaat getiren ve aynı zamanda daha fazla para harcamak da istemeyen Amerikan hükümeti, bir taşla iki kuş vurdu. Hem yarışa son noktayı koydu, hem de rakibi karşısında yıllar boyu sürecek olan psikolojik bir üstünlük ele geçirdi. Bu, " Tamam biz bu işten çekiliyoruz " demekten daha kolaydı üstelik...

   *
   *
AYA GİDİLDİ Mİ?


  
 * AMERİKA, AY’A AYAK BASTIĞINA BİN PİŞMAN!
   * 
Ay’a gidildiğine inanmayan komplo tutkunları, Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’yı çıldırtmak üzere...
   * 
Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’nın başı Ay’a gidildiğine inandırmak zorunda oldukları insanlarla dertte... "Ay yüzeyine dikilen ABD bayrağı niçin dalgalanıyor? Ay’da hava mı var ki rüzgâr essin" diyenler, Ay yüzeyinde yürüyen astronotları gösteren fotoğraflarda "yıldızların neden görülmediğini" soranlar ve Ay’a gerçekte gidilmediğini, tüm olanların ABD’nin gözlerden uzak, ıssız bir köşesindeki stüdyolarda hazırlanan bir şov olduğunu öne sürenler çığ gibi büyüyor.... 
   *
   * *** **** *** ***** **** *** *** *
   * Eğer hatırlayan olur ise; 
Necip Fazıl KISAKÜREK Büyük Doğu Dergisi'nde "AY YALANI "  İsimli Makalesinde Şöyle yazmıştı  :
   * 
Tekrar münasebet kurduğum “Bugün” gazetesinde çıkan “Ay Hikayesi” isimli ilk yazımı okuyanlar, delâlet ve ihtilâtları bakımından bu son derece mühim dâva üzerindeki fikirlerime dikkat etmişlerdir. Günlük gazeteye nisbet, daha geniş bir tahlil ve terkib  tezgahı ve mücerred fikir yatağı mecmua olarak şimdi Büyük Doğu sütunlarında bu dâvayı, tam entelektüel planda, en derin ve mahrem köklerine kadar irca etmek mevkiinde bulunuyorum.
   * 
Her şeyden evvel bildireyim ki,bu mevzuda inceden inceye tetkik ve takib ettiğim Batı matbuatı,bana hadisenin, İngiltere müstesna, dünyanın hiçbir yerinde tam mânalandırılamadığını  göstermiştir. İngiltere’deki mânalandırma ise malum İngiliz gurur ve istihzacı sinsiliği (İngiliz sinizmi)içinde ancak sathî ve kısmîdir. İngilizler “Perişan edilen Dünya dururken Ay’la bu kadar uğraşmaya değmez!”  hükmünden başka bir teşhise varabilmiş değiller... Hadise, umumiyetle dünyada, parmak ısırma ve çene düşürme tesiri doğurmuş ve müsbet bilgiler harikası olarak gözlere mucize çapında görünmüştür. Sadece “Anglo-Sakson”larla Cermenler ihtiyatlı, İslav’lar kıskançlıkları yüzünden şüpheli, Latin’ler ise her zamanki mizaçları icabı hayran ve feveranlıdır. Şu var ki, henüz Garb’ın büyük fikir laboratuarından hüküm çıkacak kadar vakit de geçmiş değildir.
  
 Evet, Ay’a gidiş dâvası bizim gözümüzde fezaya sığmayacak kadar büyük, Samanyolu çapında bir kuyruklu yalan...

   Bu yalanı sakın, Ay’a gidilemediği ve insanoğlunun Amerikanvari bir film senaryosuyla aldatıldığı mânasına almayınız! İlk yazımda işin bu tarafına da bir pay ayırmış ve “Ay’a gidildiğini kabul etmek, gidilmediğine hükmetmek kadar zordur!” demiş olmama rağmen, bugün hem de Ay’a gidişi kat’i bir vâkıa sayarak kaydediyorum ki ortada, bütün insanlığa yutturulmaya çalışılan mutlak bir yalan vardır. O da, Ay’a gidildiği değil, bu münasebetle müsbet bilgiler marifetine biçmek istedikleri yeni ehliyet ve selahiyettir. Evet; Ay’a gimiş olmak vesilesiyle, günün müsbet bilgiler mutekidi maddeci insanı, kainatın esrarını aydınlatmakta kendini en ehliyetli ve selahiyetli “dedektif” olarak satmaya hazırlanmaktadır. Öyle bir “dedektif”ki, zabt ve fethi muhal bilinen ötelere ait itikatları tek tek tutuklayıp kelepçelemek, karakol nezarethanesine tıkmak, nihayet fezanın son tahtaperdesine copla vurarak “Her şey bu kadar ve gerisi insanoğlunun uydurması!” hükmünü vermek, yani bütün sebep ve neticeleriyle kainatın tek izahçısı ve “raportör”ü mevkiine geçmek istidadında... Bu tavır, Ay’a gidenlerden veya onları gönderenlerden ziyade, hadisenin seyircilerinde ve inananlarında, kısacası Batılı yarı münevverde ve taklitçisi Doğulu çeyrek aydında şimdiden başlamıştır.

   Nuruosmaniye Caddesinde bir kitapçıda otururken,kapıda turist arabalarına karşı favorili ve top enseli iki gencin şöyle konuştuğunu duydum:
   -Boşlukta ne yapmışlar, ne görmüşler, ne bulmuşlar?
   -Allah’ın (haşa) yatak odasına girmişler ama hiçbir şey bulamamışlar!..
   Yakın zamanlarda ölen Rus astronotu “Gagarin” demiş ti ki;
   -Fezayı dolaştım, Allah diye bir şeye rastlamadım!
    Bu aşağının bayağısı küfür nev’ini yabana atmayın! Onu neyin ve nasıl doğurduğuna dikkat edin! Düşünün ki saniyede 300 bin kilometre hızla akan ışık, küremizden Ay’a bir buçuk saniyeden az bir zamanda varmaktadır. Buna karşılık, fezanın o da ölçülebilen kadarıyla belirttiği mesafe, ışığın bir milyar yılda varabileceği bir uzaklık arz ediyor. Ve akıllara zarar verici bu korkunç kemiyetin belirdiği keyfiyet,mekan ifadesiyle zamanı aşıyor. Benim ışığını şu anda gördüğüm bir “Galaksi”, bir milyar sene evvelki haliyle karşımdadır veya onu bugünkü haliyle görebilmek için bir milyar sene beklemek lazımdır. Bu arada da o, ya var, ya yoktur; ya varlığını muhafaza etmekte, yahut çoktan eriyip gitmiş bulunmaktadır. Ve bu akıl yırtıcı mesafe mefhumu kim bilir, küllî hakikatın önünde ne kadar cüz’î bir varlık ifadesi!.. O feza ki, belirttiği kemiyet cinneti hiçbir sabit noktaya dayanmamakta; onun içinde en uzak yıldıza kadar bütün kainat, kendi ve birbiri etrafındaki hareketlerinden başka,topyekun bir istikamete doğru kaymakta, her an yer değiştirmektedir.
   Astronomi ilminin fezada hecelediği her harfi İlahî varlığa bir delalet kabul eden büyük temsilcisi “Flamaryon”, işte fezaya bu toptan bakışın terkibî manasını getirirken, feza mikyasına göre bize 1 milimetrenin milyarda biri kadar kabul edebileceğimiz Ay’a gitme davasını,insanoğlunun kainatı zabt ve kainat esrarına hükmetme başarısı diye ele almak ve bundan feza çarpı feza kadar derin ruh hakikatlarını inkar neticesini çıkarmak, sadece eşeklik ve bizzat kendi ilimlerinde cahilliktir.
   Mevlana’nın harika bir teşbihi var:  Bir katır işiyor. Yerde bir idrar birikintisi... Pisliğe bir saman çöpü düşüyor ve üstüne bir sinek konuyor. Ve sinek kendisini okyanusta zannediyor!
   İşte son müsbet bilgi harikasının ahmak şımarıklıklarını izah eden şaheser tablo!..
   Yoksa dava, harika olmaya harikadır; fakat mucize olmak bakımından,mahalle çocuklarının malum uzuvlarıyla yaptıkları havada kavis çizme yarışından daha adi ve basit... Eğer bu harika, şımartacağı ve İlâhî esrar hududuna tecavüz ettireceği yerde, teslimiyeti ve iman emrinde kainat fethine memur insanî memuriyeti dile getirmeye vesile olsaydı ki zaten işin hakikati bu olmak gerekir. İslam davasına tam intibak eder, müsbet bilgilere de hakiki rütbesi verilmiş olurdu.
   Kafalara dank etmesi lazımdır ki, Allah’ın kudretine had tanımayan İslam dininin korkabileceği hiçbir keşif yoktur ve bu hakikatın mahfuz tutulması şartıyla ve eğer yapılabilirse, Güneşe elektrik faturası kesmek ve  Merih’e teleferik işletmek bile caizdir.
   Hristiyanlığın başarısı gibi gösterilmek istenen hadiseye, düne kadar dünyanın döndüğünü bile inkar eden Hıristiyanlıktır ki, İslam gözüyle bakamaz. Eğer bakabilseydi makinenin keşfinden sonra ruh emrinden sıyrılmaya başlayan müsbet bilgileri maiyetine almayı bilir ve bu günkü Batı buhranının doğmasını engellerdi.
    Müsbet bilgilerin, ruh emrinden sıyrılıp muallakta kaldığı ve binbir keşif oyuncağına rağmen insanoğlunu teselli edemediği bir hengamede onun kendisine yeni bir müeyyide ve idealleştirme iklimi araması diye ifade edebileceğimiz hadise, işte böyle, biri tam küfre, öbürü tam imana sapan iki yol ağzında bulunuyor. Hadiseden en büyük ibret ve fayda dersini almak da Müslümanlara düşüyor.
   Bakalım “Vatikan”dan teleskopla fezayı seyreden Papa’dan, Ay emperyalizmasını dünya emperyalizmasına çevirmek için,tam da astronotların yere indiği gün yabancı ülkelere seyahate çıkan Amerika Başkanına kadar, tutacakları istikamet ne olacak?
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder